Sahte sanat eseri de sevilebilir mi? Açık artırma kuruluşlarının işitmekten çok korktuğu sözcükler bunlar. Andy Warhol’un ilk yapıtlarından biri olduğu söylenen bir çizim aynen bu tartışmaları doğurdu. Warhol’un ağabeyi yapıtı, “sahte” diye tanımladı ama çizimin özgünlüğüne ilişkin tartışmalar sürüyor.
Van Gogh veya Munch’ün herhangi bir yapıtı milyonlarca dolara alıcı bulabiliyor. Ama tablonun özgün olup olmadığı hakkında kuşkulu bir görüş ortaya atılmaya görsün, eserin değeri hızla düşüyor. Peki ama sahte veya taklit de olsa, müzayede kuruluşlarındaki sanat uzmanlarını aldatacak derecede ustalık ve düş gücüne bir tablonun da bir değeri yok mudur?
Sahte sanat eseri de sevilebilir mi?
Han van Meegeren gelmiş geçmiş en büyük resim sahtekârı olabilecek bir sanatçı. Hollandalı Han van Meegeren, sanat meraklısı Nazilere 17. yüzyıl Hollanda ressamlarının taklitlerini satmayı başararak büyük ün kazanmış, kendi ressamlığı da bir bakıma takdir toplamıştı. Van Meegeren’in kendi eserleri sanat çevrelerinde pek fazla ilgi görmezken, sahtelerini yaptığı tabloları milyonlar kazanmış ve Hitler’in yardımcısı Hermann Goering’i bile kandırmıştı.
Van Meegeren 1945 yılında tutuklanmış, Hollanda’nın ulusal hazinelerinden kabul edilen bir Vermeer taklidini Nazilere satmış olduğu için vatan hainliğiyle suçlanmıştı. Ölüm cezasına çarptırılabileceği anlaşılınca, sahte tablolar yaptığını itiraf etti.
Hollandalı yetkililer kendisine inanmadı. Vatan haini olmadığını göstermesi için bir eserin kopyasını resmetmesi istendi. Van Meegeren’in buna tepkisi “Kopya mı? Ben daha iyisini yaparım. Verin bana malzemeleri, tanıklar önünde yeni bir Vermeer resmedeyim.” oldu.
Van Meegeren, 2. Dünya Savaşı öncesinde kendi resim üslubunun dünyayı etkilemeye başlayan modern sanatla uyuşmamasına sinirlenip, Vermeer’in eserlerini kendi üslubuyla taklit ederek, “daha önce görülmemiş nitelikte bir Vermeer” yarattı.
“Sahtekâr ressam”ın yaşam öyküsünü kaleme alan Frank Wynne, “Onu kızdıran, daha önceki bir dönemde kendisine büyük ün kazandıracak olan yeteneğinin, dünyanın Post Empresyonizm’e ilgi göstermeye başladığı bir dönemde hiç dikkat çekmemesiydi” diyor. Han van Meegeren’in denemesi sonuç verdi. Vermeer’in daha önce bilinmeyen bir eseri olarak gün ışığına çıkarılan “Emmaus’da Yemek”, sahte olduğu ortaya çıkıncaya dek Hollanda’nın en gözde tablolarından biriydi.
Wynne, “Van Meegeren, tablonun üzerindeki ünlü bir imzanın, bizi, o resmin ne kadar güzel olduğunu düşünmeye yönelttiğini kanıtlamak istiyordu. Ünlü bir ressamın imzası, yarattıkları tabloların bir dahinin elinde çıkma kutsal eserler olduğu şeklinde, romantik bir duygu uyandırır insanda” diyor.
Van Meegeren’in eserleri de daha sonraki yıllarda değer görmeye başladı. Hatta başka kopyacı ressamlar onun eserlerini taklit etmeye başladı.
Hüküm giymiş bir ressam: John Myatt
Bir başka ressam, Jogn Myatt da başka bir şekilde ünlendi resim dünyasında. Modern resmin ustalarının üslubuyla yaptığı 200 dolayında tabloyu sattığı için 1995’de yolsuzluk suçlamasıyla tutuklandı.
Başlangıçta sanat eseri koleksiyoncularını dolandırmak gibi bir planı olmadığını anlatan Myatt, ancak, yaptığı bir sahte tablonun açık artırmada 25 bin sterline satılması ardından ortağı John Drew’un kendisine paranın yarısını verdiğini ve böylece sanatsal suç ortaklığının da başladığını söylemişti.
Myatt, ünlü modern ressamların tarzında yeni resimler yapıyor; Drew da tabloya eşlik edecek, sözde eski satışlara dair sahte belgeleri hazırlıyordu.
İngiliz emniyet kurumu Scotland Yard’a göre, bu 20. yüzyılın en büyük sanat sahtekârlığıydı.
Myatt, yolsuzluğa ortaklık etmekten suçlu bulundu ve Brixton hapishanesinde 4 ay kaldı. Şimdi, yine ünlü ressamların tarzında resmettiği kendi tablolarını, arkasında “gerçek bir sahte tablo” etiketiyle satıyor. Ama eskiden yasa dışı çalışmaları sırasında yapmış olduğu 120 dolayında sahte tablonun resim çevrelerinde elden ele geçtiği inancında.
Van Meegeren gibi, Myatt da ünlü yapıtları sadece kopya etmiyor. Myatt’ın resimleri tamamen yeni ama modern ustaların tarzını taşıyor. “Ustaların düşüncelerine ve yaşantılarına tırmanıp” eserlerinin ardındaki esin kaynağını aradığını söylüyor Myatt… İnsanların sahte resmi çok ilginç bulduğunu söyleyen John Myatt bu yılın sonlarına doğru kendi sergisini açacak.
Myatt, “bir Van Gogh tablosu alabilecek durumda olmayan insanlar, o paranın çok küçük bir miktarına benzer estetiği elde etmek istiyor” diyor ve sanat eleştirmenlerinin ukalalığı ile, tabloların “tiksindirici miktarlara” el değiştirmesi yüzünden, insanların kendilerini sanat dünyasından dışlanmış hissettiklerini anlatıyor. John Myatt, insanların, resim uzmanlarının da yanılabilecek, aldanabilecek olmaları düşüncesinden de zevk aldıklarını söylüyor.
Resim “dedektifi” Philip Mould, yerleşik sanat düzenine baş kaldırdıkları için resim sahtekârlarının sevimli bir yanı ve halkta ilgi uyandırdığını düşünüyor; ama yine de bu tür sahtekârlığın “iğrenç ve itici olduğunu” vurguluyor. Philip Mould, sanat sahtekârlığını, “sıradan suçlardan bir kılıf daha şık, ama aslında karanlık bir iş” olarak niteliyor.
Tabii sanat dünyasında büyük ustaların özgünlüğü bile sorgulanmıştı. Fransız izlenimci ressam Paul Gauguin, “resim da aşırmadır, ya da devrim” demişti.
Londra’daki V&A müzesinde güvenlik birimi başkanlığını yapan ve daha önce Londra emniyetinde sanat ve tarihi eserler dairesini yöneten Vernon Rapley, usta resim sahtekârlarına duyulan ilgi yüzünden bu işin sadece sanat meraklılarını aşan bir kitleye açık olduğunu söylüyor. Rapley, sahtekârlık yaptıkları için hüküm giymiş olan kişilerin daha sonra bu işten kazançlı çıkmasının yanlış olduğunu belirtiyor.
Myatt da, elde ettiği ünün ve popülerliğinin, işlemiş olduğu suçların sonucu olabileceğini kabul ediyor; hapisten çıktığında resim yapmak gibi bir arzusu olmadığını ama sonuçta kötülükten iyilik çıktığını anlatıyor. Bununla birlikte, John Myatt, “Resimlerimden birini yeniden görürsem kendi kendime gülümserim ama sesimi çıkarmam. Ne anlamı var ki? Sahte olduğunu söylesem satan kişi büyük para kaybeder. O da ahlaksızlık olur” diye ekliyor.
Resim “dedektifi” Philip Mould, yerleşik sanat düzenine baş kaldırdıkları için resim sahtekârlarının sevimli bir yanı ve halkta ilgi uyandırdığını düşünüyor; ama yine de bu tür sahtekârlığın “iğrenç ve itici olduğunu” vurguluyor. Philip Mould, sanat sahtekârlığını, “sıradan suçlardan bir kılıf daha şık, ama aslında karanlık bir iş” olarak niteliyor. Tabii sanat dünyasında büyük ustaların özgünlüğü bile sorgulanmıştı. Fransız izlenimci ressam Paul Gauguin, “resim da aşırmadır, ya da devrim” demişti.
Londra’daki V&A müzesinde güvenlik birimi başkanlığını yapan ve daha önce Londra emniyetinde sanat ve tarihi eserler dairesini yöneten Vernon Rapley, usta resim sahtekârlarına duyulan ilgi yüzünden bu işin sadece sanat meraklılarını aşan bir kitleye açık olduğunu söylüyor. Rapley, sahtekârlık yaptıkları için hüküm giymiş olan kişilerin daha sonra bu işten kazançlı çıkmasının yanlış olduğunu belirtiyor.
Myatt da, elde ettiği ünün ve popülerliğinin, işlemiş olduğu suçların sonucu olabileceğini kabul ediyor; hapisten çıktığında resim yapmak gibi bir arzusu olmadığını ama sonuçta kötülükten iyilik çıktığını anlatıyor.
Bununla birlikte, John Myatt, “Resimlerimden birini yeniden görürsem kendi kendime gülümserim ama sesimi çıkarmam. Ne anlamı var ki? Sahte olduğunu söylesem satan kişi büyük para kaybeder. O da ahlaksızlık olur” diye ekliyor. Kaynak:BBC