Van Gogh’u bir pop kültür klişesi olmaktan kurtarmalıyız

Van Gogh’u bir pop kültür klişesi olmaktan kurtarmalıyız

Polonyalı ressam ve yönetmen olan Dorota Kobiela ve Hugh Welchman’ın yönettiği animasyon film Loving Vincent izlenimcilik akımının en büyük ressamı Vincent Van Gogh’un yaşamını ve ölümünü anlatıyor. Ancak Van Gogh’u bir pop kültür klişesi olmaktan kurtarmalıyız.

Van Gogh’un hayat hikayesini, ünlü ressamın tablolarını bir araya getirerek anlatan filmde yer alan 65.000 kare 125 ressam tarafından 10 yılda yağlı boyayla resmedildi. Loving Vincent filmi Van Gogh’un kardeşi Theo’ya yazdığı mektupların sonundaki “Sevgiyle Vincent” imzasından geliyor.

Van Gogh’u bir pop kültür klişesi olmaktan kurtarmalıyız

Van Gogh’un yaptığı her resim onun hayat arayışındaki eşsiz ve çalkantılı bir belgesel niteliği taşıyor. Ancak Van Gogh’un eserlerinin bu kadar kolay erişilebilir ve popüler olması gerekmez. Bazı sanatçılar hak ettikleri kadar az ünlüdürler. Van Gogh’un yaşarken ne kadar başarılı bir ressam olduğu, toplumda bir türlü kabul görmemesinden dolayı hayatı hep bunalım, depresyon ve ümitsizlikle geçti. Loving Vincent filmine istinaden Peter Paul Rubens’in hayatı da animasyonlu bir film olarak karşımıza çıksa gerçekten umulmadık bir senaryo olurdu. Ancak Van Gogh modern kültüre o kadar kapsamlı bir şekilde asimile olmuş ki daha az ve daha popüler bir hale gelmesi gerekiyor.

Kendi kulağını kesmiş ve bunu bir hayat kadınına hediye eden, gece gündüz resim yapan, genç yaşında intihar eden bu adamı neden sevdik, seviyoruz?

Film Van Gogh’un ölümünün 1 yıl sonrasını anlatıyor. Ünlü ressam Van Gogh’un intihar etmesinden sonra Postacı Roulin ressamın kardeşine yazdığı son mektubu yerine ulaştırmak için uğraşıyor. Postacı Roulin Van Gogh’un her gün mektup yazdığı kardeşi Theo’ya mektubu ulaştırmak için oğlu Armand’ı bu iş için görevlendiriyor. Armand film boyunca Van Gogh’un ölüm nedenini araştırıyor. Film Van Gogh’un ölümünden bir yıl sonra hiç gündeme gelmeyen sürecini anlatıyor. Filmde ön plana çıkarılan Cinayet mi yoksa intihar mı sorusu Van Gogh’un sanatçılığını geride bırakıyor.
Filmde Van Gogh’un tablolarının canlandırılması, seyircinin görsel olarak sanat eserlerinin içerisinde bir yolculuk yapmasını sağlıyor. Filmi izlerken Van Gogh’un resimlerinde her bir fırça darbesi görülebiliyor.

Van Gogh, 8 yıllık ressamlık yaşamı boyunca gündelik hayatı tasvir eden resimler yaptı. Kadınlar, sapsarı ıssız buğday tarlaları, içinden tren geçen küçük kasabalar, kargalar, çalışan köylüler…Geç başladığı ressamlık kariyerinde diğerlerine yetişebilmesi için gece gündüz çalışması gerekiyordu. O diğer ressamlardan farklı olarak baktığı resmettiği her şeye sevgi katıyordu.

Türkiye’ye bir Van Gogh filmi değil de onun yerine bir Van Gogh sergisi gelseydi acaba bu kadar etki yaratır mıydı) Ya da filme giden kadar kişi sayısı kadar sergiyi ziyaret eden olur muydu? Sadece bu bakış açısından bakıldığında bile Loving Vincent filminin önemli bir başarıya imza attığı ortada. Binlerce insanı belki de hayatında hiç Van Gogh tablosu görmemiş insanları bile onun eşsiz eserleriyle tanıştırdı.

Peki, Van Gogh’u neden bu kadar çok seviyoruz? Yanıtını vermek çok zor.