Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin düzenlediği Geleneksel ve Alternatif Medya’da Araştırmacı gazetecilik Konferansı’na katıldım. Kamu yararı doğrultusunda insanların doğru, tarafsız ve eksiksiz haber alma haklarının karşılanabilmesi adına kullanılabilecek medyanın en işlevsel ve değerli araçlarından biri olan araştırmacı gazetecilik kıdemli gazeteciler tarafından tartışıldı.
Sözü ilk olarak OCCRP Organized Crime and Corruption Reporting Project’den (Organize Suç ve Yolsuzluk Raporlama Projesi) Drew Sullivan başladı. Yaptıkları işi kısaca şu şekilde açıkladı:
“Bir adam sizin ülkenizden bir mülk ya da şirket satın alıyor. Bzi onlar hakkında çıkan karanlık haberleri topluyoruz. Bilgileri toplarken bir suç topografisi oluşturuyor gibi oluyorsunuz.
Türkiye vergi kaçakçılığında büyük bir üne sahip. Türk gazetecilerde bunu anlatacak lisan yok ya da araştırma nasıl yapılır bilmiyorlar. Bu tarz işlerle ilgileniyorsanız bizimle temasa geçin ve çalışın.
Azerbaycan’da gazetecilerimizden biri hapiste. Nedeni ise şu anda Azerbaycan’ı yöneten aile hakkında bir yazı yazmış olmasından dolayı. Azerbaycan hiçbir şeffaflığın olmadığı bir yer. Ailenin sahip olduğu şirketleri araştırmak istediğimizde sistemleri, kayıtları bize kapattılar. Türkiye’de bu daha rahat. Azerbaycan’da şeffaflık diye bir şey yok. Gazetecinin kimliği değişti. Artık gazetecilerin bakması gereken şeyler bunlar.
Bosna’ya gelseniz hiçbir şey bulamazsınız. Güç yerel bağlantıdan geçiyor. Yerel gazeteciler ve aktivistlerden geçiyor. Biz bu karmaşık düzenin yapısını ifşa ediyoruz. 200 milyar dolar Azeri ailenin serveti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı aradıklarında istekleri yerine getiriliyor. Amaç bölgemizde gücün şeklini değiştirmek. Bunun en iyi örneği ve yeni modeli de IŞİD.”
Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici ise araştırmacı gazeteciliği ve şekillerini Onat Kutlar’ın bir cümlesiyle ifade ediyor.
“Avcının iyisi uçarı vurur. İyi öykücü akıp giden zamanın ritmine, onu durdurmadan kalemini uydurandır.”
Bildirici, değişen ve dönüşen gazetecilik şekilleri içerisinde Sürü Gazeteciliğinden bahsediyor.
“Sürü Gazeteciliğinde gazeteciler rakipleri ile birliktedirler. Bu işbirliğini artırır ancak hep aynı bakış açısından bakmaya neden olur. Kulis haberciliği kontrol edilmemiş bilgi değilse kullanılmamalı. Kulisin başında bir bilgi söylersiniz ki gerçeği yansıtmaz. Şöyle avantajları vardır:
Parlamento bilgiye ulaşmak için en iyi yer. Kütüphanelerden her bilgiye ulaşabilirsiniz. TBMM büyük bir veri kaynağı. Bu ülkede neler olup olmadığını araştırmak isteyen gazeteciler için büyük bir veri kaynağıdır. Bütün gazeteciler yararlanabilir mi? TBMM Parlamento muhabiri olmayan araştırmacı gazeteciler için de açıktır.
Bütün bunları yapabilmek için soru sormak, sorgulamak gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan’a kimse Soma’da çocuğa tokat attı mı diye soramadı? Soru sormanın bin tane yolu var. Tek başına bir iktidar olmayacağı için TBMM’de araştırmacı gazetecilik daha iyi bir duruma gelecek.”
Gazeteci Kemal Göktaş ise yargı alanında araştırmacı gazetecilik deneyimlerini aktarıyor.
Araştırmacı Gazeteciliğin en önemli engelinin muhabirin, haberin değerini kaybetmesi olduğunu belirtiyor. Teknolojinin gelişmesiyle aynı işi az gazeteciyle yapılabildiğinin altını çiziyor. Gazetelerin Ankara bürolarının kapandığını, gazetelerden haber yapmak için zaman ve bütçe verilmediğini belirtiyor. Ana akım medyanın çalışanlarının adeta terörist muamele ve baskı gördüğünü, yargı aşamasında bir olayı alıp inceleme şansınızın hiç olmadığını söylüyor.
Gazeteci Hasan Cemal ise Genel Yayın Yönetmeni nasıl olunur? sorusunu bir örnekle açıklıyor.
Harold Evans, Sunday Times, London Times’ı yöneten bir yayın yönetmeni. Harold Evans London Times’ın başına geçecek Genel Yayın Yönetmeni adaylarından biri ve mülakatta ona yayın yönetmesi olması durumunda şu soruları yöneltiyorlar:
Ne kadar bağımsız olmak istiyorsun?
Bizim ticari çıkarlarımıza ters düşen bir haber gelirse ne yaparsın?
Ya o haber bizim çıkarlarımıza ters düşüyorsa ne yaparsın? Cevap: Haberi basarım.
Bu soruların ardından Harold Evans Genel Yayın Yönetmeni oluyor.
Hasan Cemal bu durumun Türkiye’de tam tersi olduğunu belirtiyor. Ve akla şu soruyu getiriyor. Medya, patronlarına karşı ne kadar bağımsız?
Cemal: “IŞİD Kütlere karşı kullanılıyor. IŞİD’i yazmak PKK propagandası olarak görülüyordu. Biz IŞİD’i yazarak görevimizi yaptık. Bizim haberlerimizi çöpe atmak isteyenlere mesleğimizin savaşını vereceğiz. Medya adamı olunmadan demokrasi adamı olunmaz.”