Arnolfini’nin Evlilik merasimindeki gizem

Arnolfini’nin Evliliği

Flaman ustaları, İtalyan Rönesans sanatçılarının teori ve sistematik kurallara dayanarak yarattıkları resim üslubunu, daha çok sezgiye dayalı bir yaklaşımla bulgulamıştır.Kuzey Rönesansı’nın karakteristiğini, Kuzey gerçekçiliği, anlatımcılığı ve detaycılığı oluşturur. Kardeşi Hubert van Eyck ile birlikte 15. yüzyılın ilk yarısında etkinlik gösteren Jan van Eyck, Uluslararası Gotik üslupla bağlarını tamamıyla kopararak natüralist resim anlayışını benimsemiştir. Öte yandan geliştirdikleri yağlı boya resim tekniği özellikle İtalyan sanatçılar tarafından da uygulanmıştır.

(Arnolfini’nin Evliliği, 1434, National Gallery, Londra, 82×60 cm.)

İtalyan tacir Giovanni Arnolfini ile karısı Giovanna Cenami’nin resimlendiği yapıt, o
dönemde bir tür evlilik belgesi sayılan betim tipine bir örnektir. Başarılı bir iç mekân
tanımlamasının sergilendiği resim, nesnelerin doku ve niteliklerinin verilmesi açısından çok çarpıcıdır. Figürlerin yüzlerindeki solgun ve düşünceli ifadenin resme kattığı dinsel bir nitelik ve ön plandaki köpek, nalınlar, pencerenin içindeki meyvelerin taşıdığı sembolik anlam yapıtın alegorik yönünü güçlendirmektedir.

Yapıttaki en önemli ayrıntı arka duvarda yer alan aynadır. Bu aynada, açık kapının önünde Arnolfini çiftinin yanı sıra olasılıkla evliliğe tanıklık eden iki kişinin daha bulunduğu görülmektedir. Ayrıca aynanın üstünde, duvarda “Johannes de Eyck fuit hic” (Jan van Eyck da buradaydı) tümcesi yazmaktadır. Böylece sanatçı, bir görgü tanığı haline gelmiştir. Yapıt bir portre olmanın yanı sıra aynı zamanda bir iç mekân resmi olarak tasarlanmıştır.

“Todorov’un da altını çizdiği gibi birey-ressamın ‘gözle görülür’ biçimde ortaya çıkışı,
yine Kuzeyli bir sanatçı olan Jan van Eyck’ın yapıtında taçlandırılır. Eyck, resminin
(Arnolfini Evliliği, 1434) arka planına yerleştirdiği aynaya kendi yansımasını eklediği gibi, aynanın üstün- deki duvara “Johannes de eyck fuit hic 1434” (Jan van Eyck buradaydı, 1434) yazısını koyarak birey-ressamın varlığını açıkça ilan eder. Todorov, “İtalya’nın önderliğinde antik sanatın keşfi” gibi ‘sınırlandırılmış’ bir tanıma indirgenen Rönesans algısını eleştirirken, Kuzey Rönesans’ına hakkını teslim eden bir dizge izleyerek bireyin önlenemez yükselişinin ‘tanrısal olanın insanlaştırılması’ bağlamında süregittiğini söyler. Bu noktada başka bir Kuzeyli ustayı anarak Dürer’in ‘geleneksel İsa’ imgesini çağrıştıran 1500 tarihli otoportresini Rönesans sanatının doruklarından biri olarak tanımlar.” (S. Yüzgüller Arsal, Kirk, s. 9)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.