Boticelli’nin la Primavera’sını daha önce hiç düşündünüz mü?

Sandro Botticelli - Primavera
Sandro Botticelli – Primavera

Zamanının en avangart ressamlarından. Dünyanın birçok yerinde tablolarına rastlanabilir ki bu yerlere örnek olarak; Louvre müzesi, National Gallery ve Metropolitan Museum Art’ı saymak mümkündür. Herkes la Primavera’dan farklı bir mesaj alıyor. Peki ama la Primavera nasıl yorumlanmalı? Bir cinsel özgürlük simgesi olarak mı? Gizemli bir sanat eseri olarak mı ya da bir sadece botanik dersi olarak mı? İşte sanat tarihinin en çok tartışılan başyapıtlarından birinin hikayesi.

La Primavera 1480’lerde İtalya’nın Floransa kentinde yapıldı ve hiçbir zaman evinden birkaç kilometreden fazla uzaklaşmadı.  Uffizi Galerisi onu görmeye gelenlerle dolup taşıyor. Sandro Botticelli’nin eserlerine ayrılan odaya giren ziyaretçiler önce daha görkemli bir tabloyla Venüs’ün Doğumuyla karşılıyor. Ama yine de odanın hakimi daha büyük ve daha esrarengiz duran la Primavera. Tuvalin büyüklüğü hemen dikkat çekiyor. 3 metreyi aşan genişliği ve 7,5 cm’lik tahta paneller üzerine yapılmış olması onun hiçbir anlamda hafife alınmayacak bir tablo olduğunu hemen gösteriyor.

Primavera  İtalyanca’da bahar demek. Ama bu kelime tablonun gizemli yönlerini açıklamaya yetmiyor. 9 figür resmedilmiş. Gerçek boyutlarından biraz daha küçükler, hepsi de klasik mitolojiden çıkmış karakterler.

Aşk tanrısı Venüs tablonun merkezinde bulunuyor. Köroğlu aşk meleği Küpit onun hemen üzerinde uçuyor ve ucu yanan bir oku fırlatmaya hazırlanıyor. Solda duran genç erkek figür tanrıların elçisi Merkür. Üzerinde kanatlar bulunan botları bu konuda hiçbir şüpheye yer bırakmıyor. Gizemli figürlerin çoğu sağda toplanmış. Zefir batı rüzgarının kanatlı tanrısı. Figürler son derece bereketli bir bahçenin üzerinde duruyor. 170 farklı türü temsil eden her biri özenle resmedilmiş 500 çiçek göze çarpıyor.

La Primavera’daki çiçekleri tanımlamak hiç de zor değil. 500 yıldır cevaplanamayan soru ise onların bu güzel bahçede bir araya geldikleri. La Primavera’yı anlamak için günümüzdeki şöhretini bir kenara bırakmak ve Shakespeare’in 100 yıl kadar öncesine gitmek gerekiyor. Rönesans dönemi Floransa’sı bu başyapıtın yaratıcısına aradığı ortamı sunuyordu.

Sandro Botticelli, 1444 yılında Floransa’nın merkezinde dünyaya geldi. Sandro’nun babası tabakhanede çalışıyordu. Deri konusunda uzmanlaşmış, resimde yaşanan gelişmelerden çok uzakta bir işçiydi. Ve erken yaşta dekoratif sanatlara yönelmesi baba mesleğinin bir parçası olmaktan kurtardı. Kuyumculuk eğitimi almaya gönderildi, ardından 18 yaşında kentin en ünlü ressamlarının birinin çırağı oldu.

20’li yaşların ortasına gelen Botticelli çoktan kendini Floransa’nın baş ressamı olarak kabul ettirdi. Üstün becerileri sayesinde kısa süre sonra Roma’ya davet edildi ve inşa edilmekte olan 6.Papa Şapeli’ndeki bazı freskleri hazırlaması istendi. Bazı uzmanlar, la Primavera’da Lorenzo’nun kendisinin de tasvir edildiğini düşünüyor ve tanrıların elçisi Merkür’ün o olduğuna inanıyor.

Lorenzo’nun yönettiği Floransa politik model olarak kendini eski Roma’yı örnek almıştı. Aralarında Lorenzo’nun da bulunduğu kentin sanatçıları da bir süre sonra ilham almak için eskilere yöneldi ve böylece yeni ve seçkin bir pagan sanatı ortaya çıktı.

Çarmıh sahneleri sıkça işlenen bir konuydu. Ama en popüler tablolar Hz. Meryem ve oğlunun resmedildiği eserlerdi. Üretilen sanat eserlerinin birçoğu bu konuya odaklanmıştı. Ve pagan tarzı la Primavera’da zaten var olan bu simgeleri kullanmaktan geri kalmadı.

La Primavera sevgiye atıfta bulunan bir eserdi. Büyük Hristiyan erdemi radikal bir pagan tabloda yeniden yorumlanıyordu. Boticelli’yi hem teknik hem de sosyal açıdan en çok zorlayan şey ise belki de 1000 yıldır sanatsal çalışmalarda ilk kez göze çarpan erotik dişi figürleri, zarafet, neşe ve sevinci simgeleyen perileri bir yere oturtmaktı. 1498’deki döküm sayesinde yeni evli Lorenzo Semira çiftinin özel anılarını dev başyapıtlarıyla paylaştıkları biliniyor.

Botticelli la Primavera’yı yapmak için eski bir yönteme yumurta kıvamlı boyaya başvurmuştu. Bu tekniğin özellikleri artık yüz tuttu. Ama yapıldığı dönemde tablonun kendine özgü büyüsüne çok şeyler kattı. Yumurta kıvamlı boya kullanmaktan  gelen yarı şeffaflık kendini üste sürülen ikinci kata teslim eder. Ama Boticelli yarattığı bu özelliği daha teknik bir şekilde kullanmayı başarmıştır. La Primavera aynı zamanda bir teknik zaferdi. Hassas işlemeleri, dans eden erotik figürleri ve meydan okuyan kompozisyonu erken Rönesans döneminde belirgin olmasını sağladı.

Tabloda insan ruhunun gelişimi de okunabilir. İçgüdüsel, tensel aşktan daha medeni olan insani aşka oradan da kutsal aşka geçiliyor. Aşırı uçlar bir tarafta yeryüzüne inen Zefir diğer tarafta da göğe yükselen Merkür tarafından temsil ediliyor.

Tabloda çok sık rastlanan çiçeklerin incelenmesi ortak sembolik bir temayı gündeme getirdi. Evlilik ve aşkla ilgili simgelerle bezeli la Primavera döneminin en büyük sanatsal başarılarından biri ama bu arada dönem bu tablodan tamamen habersiz. 16. yüzyılın başında Medici ailesi Floransa’dan sürülüyor. Lorenzo ölüyor ve kentin içindeki dairesi yıkılıyor, ressamın kendisini yaşlanıyor ve çalışmalarının modası geçmeye başlıyor.

Boticelli 1510’da fakirlik ve terk edilmişliğin pençesinde ölüyor. La Primavera Medici ailesinin kırdaki villasında onu uzun süre dünyadan gizleyen özel koleksiyoncular elinde kalıyor, yaklaşık 400 yıl boyunca sadece birkaç insanın beğenisine sunuluyor. 1743 yılında Medici ailesinin son üyesi de ölüyor ve la Primavera’yı Floransa kendine bağışlıyor. Yaklaşık 100 yıl UFFizi galerisinin bir odasında gizleniyor. 20. yüzyıl başlayınca la Primavera için de yeni bir ilkbahar dönemine girilmiş olmuştu.

Botticelli’nin büyük pagan başyapıtı kültüre tutkun yeni bir neslin ilgi odağına dönüştü. Yazar ve şairler tarafında işlendi her zamankinden daha çok kopyalandı. 1956’da sürrealist Rene Magrit la Primavera’nın kendine özgü bir kopyasını çıkardı. İroni çağı artık la Primavera’yı da içine almıştı. La Primavera  anlamı çözülemeyen tablolar arasında yer alıyor. Adını koyamasak da güzelliği zarafeti büyülüyor.

Botticelli, Rönesans resim sanatının gelişmesinde büyük rol oynamıştır. Kendisini deliliğin sınırına sürükleyen kaygısı, sanatına yön vermiştir. Uçucu ve coşkulu figürler çizmiştir. Ayrıca hastalık derecesine varan zarafet duygusu eserlerine kendine özgü, şiirsel bir hava verir. Yapıtlarında hareket ve duruşun inceliği, ince uzun bedenli, uzun boyunlu ve ciddi ifadeli kadının zarifliği zengin bir doku oluşturur. Botticelli dini konu alan tablolar yapmış olsa da, dinsel bir ressam değil, güzelliğe tutkun bir ressam olmuştur.

Not: Yazılarımın hiçbiri kopyala-yapıştır değildir.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.