Bir sanatseverin kalbi Botticelli’nin tablosuna bakarken durdu . İtalya’nın Floransa şehrinde bulunan ünlü Uffizi Galerisi’ni gezen bir müze ziyaretçisinin kalbi, Sandro Botticelli’nin “Venüs’ün Doğuşu” tablosuna bakarken durdu.
Bu erkek ziyaretçi, Botticelli‘nin 15. yüzyıl sonlarına doğru yaptığı ve İtalyan rönesansının başyapıtlarından biri olarak kabul edilen tablonun önünde yere yığıldı.
Kalbi duran adama ilk müdahaleyi, müzeyi ziyarete gelen Romalı bir doktor grubu yaptı. Müzedeki defibrilatör (elektro-şok cihazı) ile adamın duran kalbi yeniden çalıştırıldı. Hastaneye kaldırılan adamın sağlık durumunun iyiye gittiği belirtildi.
Venüs’ün Doğuşu’na bakarken fenalaşan adamın Stendhal Sendromundan muzdarip olduğu iddia edildi. Uffizi Galerisi Müdürü Eike Schmidt, “Tıbbi teşhis yapmak benim alanım değil. Fakat son yıllarda galerimizdeki önemli eserlerin önünde çok sayıda fenalaşma vakası yaşandı” dedi.
Stendhal Sendromu, adını 18-19. yüzyıllar arasında yaşamış Fransız yazar Stendhal’dan (Marie-Henri Beyle) alıyor.
1817’de Floransa’yı ziyaret eden Stendhal, Santa Croce Bazilikası’nı gezerken coşku, kalp çarpıntısı ve halsizlik hissi yaşadığını yazmıştı.
Rönesansın başkenti Floransa’nın, bu belirtilerin en sık görüldüğü yerlerden biri olması sebebiyle bu rahatsızlığa Floransa Sendromu da deniliyor.
Sanat zehirlenmesi diye bilinen bu sendrom 2014’te bilimsel bir araştırmayla incelenmişti.
Floransa’daki Medici Riccardi Sarayı’nın ziyaretçilerini incelemeye alan bilim insanları, fresklerle süslü şapeli gezen ziyaretçilerin yüz kaslarının gevşediğini, gözbebeklerinin küçüldüğünü, kalp atış hızı, nefes alışverişleri ve tansiyonlarında değişiklikler olduğunu belirlemişti.
Bu sendroma Stendhal ismini veren İtalyan psikiyatr Graziella Magherini, 1989’da yazdığı Stendhal Sendromu kitabında Floransa’da 10 yıl içinde 100’ün üzerinde “Stendhal Sendromu” vakası yaşandığını belirtiyor.
Magherini 2008’deki bir söyleşide de bunun nedenini şöyle açıklıyor:
“Stendhal Sendromu genellikle Floransa’da yaşanıyor çünkü dünyada Rönesans sanat eserlerinin en fazla olduğu yer burası. İnsanlar kısa zamanda yüzlerce başyapıtla karşılaşıyor. Rönesans sanatı herkese hitap ediyor. Oysa modern, kavramsal sanatta durum farklı, bunlardaki mesajı anlayabilen insan sayısı çok daha az.”