Edward Hopper: O Koronavirüs Çağının Sanatçısı Mı?

Edward Hopper: O Koronavirüs Çağının Sanatçısı Mı? Hepimiz Edward Hopper resimleriyiz. Amerikalı ressam, terk edilmiş şehir manzaraları ve izole figürleriyle modern yaşamın yalnızlığını ve yabancılaşmasını yakaladı.

Hopper, her ne kadar yağlı boya tabloları ile popüler olsa da suluboya ve gravür konusunda da en az yağlı boya resimlerde olduğu kadar uzmandı. Hopper pek çok çalışmasında insanoğlunun çevreyle olan keskin ilişkisi işler. Tıpkı filmlerdeki ya da tiyatro oyunlardaki sessiz sahneler gibi…Parlak güneş ışığı ve gölgeler de Hopper’ın resimlerindeki sembolik öğeleri.

Edward Hopper: O Koronavirüs Çağının Sanatçısı Mı?

Bugünlerde insanlar artık hepimizin adeta bir Edward Hopper tablosunda var olduğumuzu söylüyor. Bunun, Edward Hopper’ın “Morning Sun” çalışmasındaki yatağın üzerinde yalnız oturan bir kadın ya da “Cape Cod Morning” çalışmasındaki cumbalı bir pencereden dışarıya bakan yine yalnız bir kadın gibi ürkütücü, boş bir şehre bakan evlerimizde tek başımıza oturmamızla bir ilgisi olabilir.

Edward Hopper’s Morning Sun, 1952

Artık Hepimiz Edward Hopper Resimleriyiz

Boş bir sinemada film izleyen yalnız bir kadın, modern dairesinde yalnız yaşayan bir adam ve bir lokanta masasında tek başına yemek yiyen insanlar gibi…Ama konu oldukça ciddi…Şimdi eğer gerçekten Edward Hopper resmiysek, Covid-19’un en önemli sosyal sonuçlarından biri olabilecek bir yalnızlık krizi geliyor.

Modern yaşam Hopper için aşırı derecede düşmanca bir tanım. Cam pencereler, herkesin müstakil apartman dairelerinde yaşadığı kentsel binalar…  Manzaraların dokusu onun için yalnızlığı teslim ediyordu ancak bugün paylaşılmakta olan memnun olunan veya seçilmiş yalnızlık görüntüleri değil.

Hopper çalışmalarında genellikle boş ve geniş alanlar kullanıyor. Boş bir kır yolunun kıyısındaki benzin istasyonu ve gökyüzünün doğal ışıkları ile benzin istasyonundan gelen yapay ışığın kesişmesi tarzına örnek olarak verilebilir.

“Nighthawks”

Hopper, en bilinen eserlerinden biri olan “Nighthawks”‘ta (1942), bütün gece açık olan Amerikan tarzı ufak bir restoranda bar tezgâhında oturan müşterileri resmetti. Restoranın göz kamaştırıcı ışığı, mekanı, dışarıda hüküm süren gecenin karanlığından ayırır ve resmin ince duygusunu, havasını artırır. Eser sınırlama ve izolasyon unsurlarını vurgular.

Edward Hopper’s Nighthawks, 1942

Hopper’ın eserlerindeki sinemavari geniş kompozisyonlar, ışığın dramatik kullanımı ve karanlık, ressamı film yapımcıları arasında da popüler kıldı. Örneğin, ressamın House by the Railroad isimli resminin, Alfred Hitchcock’un 1960 yapımı filmi Psycho’daki eve örnek olduğu söylenir. Terrence Malick’in Days of Heaven isimli filminde kullanılan ev de aynı resimdeki evin etkisi altındadır.

Hepimiz Hopper’ın yabancılaşmış, saf dışı bırakılmış bireylerin korkunç vizyonuna meydan okumayı ve bunun yerine bir topluluk olarak hayatta kalmayı umuyoruz. Ancak bunu ironik bir şekilde ayrı kalarak yapmak zorundayız ve herkesin evde mükemmel olduğunu iddia etmek acımasız, dürüst olmayan ve virüs savaşının boş bir propagandası olabilir.

Edvard Hopper’ın Mesajı

Modern yaşamın çok yalnız olabileceğidir. İnsanlar tıpkı evlerinde olduğu gibi bir lokantada da birbirlerinden uzaklaştırılmış durumdalar. Bu da modernist sanatın tipik bir örneği. Edvard Munch, Karl Johan Caddesi’nde Akşam adlı çalışmasında bir kalabalığın çok izole edici bir yer olabileceğini göstermişti. Bugün, bu sanatçıların modern durumu tanımladığını düşündükleri izolasyonu gizlemede daha iyiyiz. 

Edvard Munch’s Evening on Karl Johan Street, 1892

Endüstri öncesi zamanlarda, Bruegel’in köylü yaşam sahneleri, yalnız kalmanın neredeyse imkansız olduğu bir dünyayı gösteriyordu.

Modern yalnızlığı seçiyoruz çünkü özgür olmak istiyoruz. Ama şimdi Hopper sanatı zor bir soru soruyor: Modern yaşamın özgürlükleri kaldırıldığında, yalnızlıktan geriye ne kaldı?

Hopper’ın sanat dünyası ve pop kültürü üzerindeki etkileri inkar edilemez. “Nighthawks”‘ta rastlanmasa da Hopper resimlerinde kadın model olarak çoğunlukla eşini kullandı.